İşi kılıfına uydurmak…
Biz gazeteyi, Perşembe sabahları bastığımızdan, geçen hafta haberi sizlere duyurmayı yetiştirememiş olsak da, haber, bazı gazetelerde yer aldığı için, mutlaka çoğunuz okumuş veya duymuşsunuzdur…
İskeçe Asliye Hukuk Mahkemesi, İskeçe Belediyesi Su İşleri İdaresi tarafından Ahren (Aren) Mahalle’de bulunan ancak bugün kullanılmayan Azınlığa ait mezarlık üstüne inşa edilmekte olan su deposu ile ilgili ihtiyati tedbir kararını, reddetti.
İlgili mahkeme, Arenmahalle Mütevelli Heyeti’nin tüm itirazlarına ve mahkemeye sunduğu bilgilere rağmen, 26 Mayıs Perşembe günü açıkladığı kararla, bahse konu arazinin eskiden mezarlık olduğuna dair yeterli derecede kanıt ve belge olmadığını ifade ederek, bu arazi üzerinde yapılmakta olan su deposu inşaatının durdurulması talebini, reddetti.
Peki nasıl oldu da, mahkeme, söz konusu arazide bulunan musalla taşı, şahitlerin beyanları ve inşaat esnasında çıkan onca kemik parçalarına rağmen, burasının, mezarlık olmadığına karar verdi? Kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre, mahkeme bu kararı, Tayinli İskeçe Cemaat İdaresi’nden alınan ve bahse konu arazinin mezarlık olmadığını ifade eden, bir belgeye dayanarak verdi…
Eğer öyleyse, alınan karar özünde yanlış olmakla birlikte, bu konuda söz söyleme yetkisine sahip bir kurumdan alınan resmi belgeye dayandığı için, hukuk açısından bir sorun yok demektir. Yani, olup – biteni, Türkçede bu durumlar için kullanılan bir deyimle ifade edecek olursak, burada iş, bugüne kadar Azınlıkla ilgili her konuda olduğu gibi, tam anlamıyla, “kılıfına uydurulmuş” demektir…
İşte yıllardır bu durumu gördüğüm için de, ben her zaman şunu söylerim: Evet; yönetim Azınlığı bitirmek, eritmek veya hizaya getirmek için, yıllardır her yolu – yöntemi denedi veya deniyor; bu, doğru… İyi ama, yönetim bunu yaparken, biz, yani Azınlık ne yapıyor? Bunlara karşı hep birlikte ve tüm gücüyle direniyor mu, yoksa küçük hesaplar uğruna, içimizden kimileri yönetimle işbirliği mi yapıyor? Tabii ki kimilerimiz, işbirliği yapıyor… Eğer öyle olmamış olsaydı, emin olun ki, bugün yaşadığımız sorunların en azından yarısını, hiç yaşamazdık…
Şöyle bir, eğitim sorunumuzu, müftülük sorunumuzu ve çok yakın bir geçmişte ortaya çıkan “tayinli imamlar” sorununu, bir düşünün; bu süreçlerde yaşananları tek tek gözünüzün önüne getirin bakalım, ne göreceksiniz?
Ben iddia ediyorum ki, bizim bugüne kadar kendi kendimize ettiğimiz kötülüğü, hiç kimse bize etmemiştir! Onun için, eğer bu Azınlıkta bazı şeyleri düzeltmek istiyorsak, işe önce kendi içimizden başlamamız ve tüm lekeli, kirlenmiş, çürümüş unsurlardan, arınmamız gerekiyor. Bunun bedeli, ne olursa olsun!.. Ki bu bedel de, eminim ki, bugüne kadar ödediklerimizin çeyreği bile, olmayacaktır…
Gelin toplum olarak, bugünden tezi yok, çürümüş tüm yapıları yıkalım ve yerlerine, hepimizin güvenle sığınacağı, sırtını yaslayacağı, çelik gibi sağlam, yeni yapılar kuralım… Bunu yapamadığımız sürece, biz daha çok çok bedeller öderiz.
Sezer Rıza, Cumhuriyet Gazetesi