Türk turistlerin Yunan adalarında aradıkları
Son iki haftada Yunan adalarında geçirdim tatilimi. Yerli turistlerin sayısının geçen senelere göre azalmış olması, ülke krizinin en kuvvetli ipucu. Fakat bu azalma, krizin, adaların ekonomisini etkilediğinin anlamına gelmez.
Yunan turistlerin yerine birçok ülkeden turist var bu sene. Bunların arasında bir Türk turist dalgasından bahsedebiliriz. Vapur, yat ve teknelerle günübirlik veya kısa vadeli ziyaret için adalara gelen Türk turistleri, kendilerini hissettirdiler. Özellikle Doğu Ege adalarının liman ve plajlarında, Türkçe sık sık duyuluyor. Garsonlar, Yunanistan’da bolca seyredilen Türk dizilerinden veya dil kılavuzlarından öğrendikleri Türkçe kelimeler ile, yeni müşterilerine hizmet vermeye çalışıyorlar. Lokanta esnafı, ortalama yabancı turistten daha fazla para harcayan Türk turistlerinden çok memnun. Birkaç sene öncesine kadar olası bir Türk saldırısına maruz kalacaklarından korkan ada toplumları için, bu çarpıcı bir değişiklik herhâlde.
Peki, Türk turistler, Yunan adalarında ne arıyor? Diğer bir deyimle, Yunan adalarını cazip kılabilen nitelikler hangileri? Bugünkü yazımda üç faktöre kısaca değinebilirim.
Birincisi, vize konusunda yapılan kolaylıklar. Türk vatandaşları için vizeler tamamen kalkmasa da, “yeşil pasaportlara” artık vize gerekmiyor. Kısa vadeli ziyaretler için de, vizeler, geçen sene itibariyle sadece Yunan konsolosluklarında değil, ada limanlarında da veriliyor.
İkinci faktör, siyasî gelişmelere bağlı. Türkiye’de alkol tüketiminin tartışmalı ve hatta siyasî meseleye dönüştürülmesi, Yunan adalarının turizmine çok yaradı. Devamlı vergi zamlarının sonucu olarak, artık Türkiye’de rakı ve şarap içmek çok pahalı. İçkili ve içkisiz müessese ayrımı yapılmadan, hiçbir polemiğe girmeden, Yunan adalarında yerli rakısı ve şarabı eşliğinde balık yemek, Türk meraklılarına daha hesaplı ve cazip geliyor. Bu fiyat farkı, önemli bir derecede Yunanistan’ın yüksek vize ücretlerini dengeleyebildi.
Üçüncü, Türk turizm sektörünün kalkınmasının kötü yönetilmesi. İstanköy’den Bodrum’a, Meis’ten Kaş’a doğru bakarsanız, Türkiye’de son senelerde yer alan turizm- endüstri dönüşümünü hemen fark edebilirsiniz. Issız koy, küçücük balıkçı köylerin bulunduğu yerlerde artık devasa bir turizm altyapısı geliştirilmiş. Ama ne pahasına? Türkiye’nin en büyük tatil merkezi unvanını kaptıran Bodrum ve civarı son senelerdeki inşaatlar ve yapılaşmasıyla İstanköy’den bakınca çok çirkin bir görünüm vermekte artık. Ege’deki sahil kasabasına değil, İstanbul veya Ankara’nın beton mahallelerine benzemeye başladı. Sarp ve çetin coğrafyası sayesinde, son senelere kadar eski havasını koruyabilen Kaş bile, yavaş yavaş betonlaşmaya teslim oldu. Gelgelelim Yunan tarafında, büyük bir değişiklik yok. İster kriz, ister Atina’dan uzaklık, ister farklı bir turizm konseptinden dolayı, Meis, Simi gibi yerlerde betonlaşma tehlikesi yok. Kalabalık, gürültülü, stresli ve kalkınma uğruna niteliğini kaybeden Türk sahillerinden kaçmak isteyen Türk turistleri için Leros, Patmos, Lipsi, Tilos ve Simi gibi adalar ideal bir kaçış imkânı sağlıyor. Türk sahilinden birkaç dakika açıldıktan sonra tamamen farklı bir ortam da bulunuyor. Huzurlu, sakin sahil köy ve kasabaları, Ege’nin ruhunu hâlâ koruyor…
Dr. Ioannis N. Grigoriadis, Taraf Gazetesi