Mali kısıtlamalar ve beraberinde getirdikleri

Aydın Bostancı

Yeni eğitim ve öğretim yılı kitap eksiklikleri ve mali kısıtlamalarla başladı. Ülke genelinde ilkokullardan üniversitelere kadar kitap sıkıntısının baş gösterdiği biliniyor.

Azınlık okullarındaki Türkçe müfredat bölümünde kullanılan kitaplarda ise hiçbir eksik bulunmadığı, Yunanca müfredat için kullanılan kitapların da yeterli olduğu yetkililer tarafından geçtiğimiz günlerde açıklandı.

Kitap eksikliğinin fotokopi veya geçen yıllarda kullanılan kitapların iadesiyle bir nevi giderilmesi düşünülüyor. Rodop ilinde eksik olan kitapların, ders konularına göre 19 ile 49 arasında değiştiği, İskeçe ilinde ise ortaokul 2’nci ve 3’üncü ayrıca Lise 2’nci ve 3’üncü sınıflara kitapların %100’ünün öğrencilere dağıtıldığı, ortaokul 1’inci ve lise 1’inci sınıflarda kitapların % 60 oranında olduğu belirtiliyor. İlköğretimde ise ilkokul 1’inci sınıf Yunanca Dili ve 6’ncı sınıf matematik dersi kitapları haricinde bütün kitapların eksiksiz bir şekilde okullara dağıtıldığı bildirildi. Öte yandan bu yıl bölgedeki okullarda öğrenim görecek azınlık öğrencilerinin sayısında ise ciddi bir artışın yaşandığı açıklandı. Bu yıl takriben 6.000 azınlık öğrencisinin ortaokul ve liselerde öğrenim görmesi bekleniyor.

Bilindiği gibi Eğitim Bakanlığı her yıl ilk ve ortaöğretimde her bir öğrenciye yaklaşık 15 ayrı ders kitabı dağıtmakta, bu rakam yardımcı ders kitaplarıyla 20’ye ulaşmaktadır. Üniversitelerde ise tamamı ücretsiz olarak dağıtılan kitapların sayı ve ebatları ise iki katına çıkmaktadır. Her yıl ücretsiz olarak ilköğretimden yüksek öğretime kadar dağıtılan yüz binlerce kitap ise her sene yenilenerek değiştirilmekte ve yeniden basılmaktadır.

Geçen yıllardan kalan kitapların tamamı ise, her yıl yenisi basıldığı için kullanılmamakta ve bir bakıma çöpe atılmaktadır. Dolayısıyla her yıl yapılan kâğıt ve basım israfının haddi hesabı bulunmuyor.

Ülkemizde maalesef bazı şeylerin önüne geçilebilmesi için illa bir felaket veya ekonomik krizin patlak vermesi gerekiyor. Alınan mali tedbirler kapsamında kitap basımında da zorluklar ve sıkıntılar boy göstermeye başladı. Hâlbuki şimdiye kadar sadece bir eğitim ve öğretim sezonunda basılan kitaplar yenilenmeyerek tasarrufa gidilmiş olunsaydı, büyük olasılıkla bugün ortaya çıkan kitap sıkıntısı gündeme gelmemiş olurdu.

Eğitim Bakanlığı kitap sektöründen büyük gelirler sağlayan ve her üç ayda bir kitap yenileyen özel kurs kitapları gibi, her yıl yüz binlerce ders kitabını değiştirerek tekrar basıyor ve öğrencilere her yıl yeni basılmış kitaplar dağıtıyor. Bu uygulama açıkça israftan öte bir şey değil. Alınan tedbirler kapsamında bu yıl kitap basımında sıkıntı yaşanınca fotokopi veya eski kitapların kullanılması akla geldi. Hâlbuki daha geçen sene okul kitapları iki yıllığına basılmış olsaydı, bugün bu sıkıntı büyük ölçüde giderilmiş olurdu.

Yaşanan kitap sıkıntısı nedeniyle yapılan abartıların ise haddi hesabı yok. Bu yönde fıkralar bile türetildi. Mesela Uganda’da bir anne oğluna “Oğlum, kitabından dersini iyi çalış, çünkü Yunanistan’da çocukların kitapları bile yokmuş” şeklinde, Uganda’dan bile daha kötü bir durum içerisinde olduğumuz alaycı bir şekilde anlatılmaya başlandı.

Geçtiğimiz günlerde yine Eğitim Bakanı Anna Diamantopulu’nun bürosuna yapılan telefon şakası da bu olaylardan bir tanesi. Telefon şakasında eğitici olduğunu söyleyen birisi görev yaptığı okula tarih kitabını barından cd yerine, uygunsuz görüntülerin içerisinde bulunduğu cd’lerin gönderildiğini ve okul müdürünün sağcı olduğu gerekçesiyle bunları basına dağıtacağını söyleydi. Şakayı yapan sözde öğretmen, kendisinin ise iktidar partisinden yana olduğu için yetkililere bunu bildirmek ihtiyacı hissettiğini söylüyor. Bakanlık yetkilileri de bu şakaya inanarak panik halinde bakanın bu yönde kesin talimatı olduğunu ve cd’lerin basınla paylaşılması durumunda cezai yaptırımların söz konusu olacağını belirtiyorlar. Bu şaka da olsa içinde bulunduğumuz durumu açıkça ortaya koyuyor.

Yıllardır buna azınlığımızda dâhil olmak üzere particilik zihniyeti ve kriterleri toplumu biçimlendirmiş ve özellikle kamu sektörü bu kriterler göz önünde bulundurularak şekillendirilmiştir. Bundan bir kaç ay önce Başbakan Yardımcısı Theodoros Pangalos’un “paraları birlikte yedik” sözü her ne kadar çok tepki toplamış olsa da, gerçekliğini yitirmiş bulunmuyor. Gelen her iktidar kendi çevresini deruhte ederek diğer iktidarın çevresini kayırmakla işe başlıyor. Bu uygulamalar o kadar açıkça yapılıyor ki, toplum üzerinde bunu olağan bir şeymiş gibi algılama ve bir nevi kabullenme söz konusu. Bu sebeple yıllarca başta kamu sektörü olmak üzere sendikalar ve diğer tüm sektörlerde yılların getirdiği bir yıpranmışlık mevcut. Bu yüzden de vatandaşların partilere ve siyasi sisteme karşı ciddi bir güvensizliği var. Siyasi iktidarların bu tür anlayışlardan vazgeçerek vatandaşa güven vermeleri ve her türlü yolsuzluk ve skandallara adı karışan siyasilerden kendilerini temizlemeleri gerekiyor.

İflasın eşiğine geldiğimiz bu zor ekonomik dönem, aslında siyasi oluşumların kendilerini yenilemeleri açısından da bir fırsat oluşturuyor. Bu yapıldığı takdirde, halk ne kadar zor olursa olsun, ülkeyi kurtarmak için her türlü fedakârlığı yapmaktan çekinmeyecektir. Çünkü siyasi sisteme güven geldiğinde, toplumsal karışıklıklar önlenerek, yapılan her fedakârlık, haksız olarak ödenen her vergi sineye çekilebiliyor. Fakat bunun gerçekleşebilmesi için siyasi oluşumların kendilerini baştan aşağı yenilemeleri şart. Buna örnek vermek gerekirse geçen yıl Ekonomi Bakanlığı’nın almış olduğu düzenlemeler kapsamında çıkardığı vergileri ödeyen vatandaşlar, bu yıl başka bir bakan tarafından söz konusu düzenlemeler değiştirildiği için zarar etmekte, geçen yıl bu vergileri ödemeyenler ise karlı çıkmaktadır. Bütün bunlara bir son verilmedikçe, vatandaşın devlete ve siyasi sisteme karşı güveni hiç bir zaman tazelenemez. Siyasi sistem belirli değer ölçüleri kapsamında işlevini sürdürmediği müddetçe, her zaman toplumda kargaşa ve güvensizlik hâkim olur. Yıllardır basın ve medya kuruluşlarında dile getirilen ve onlarca rüşvet ve skandal olayına adı karışan siyasilerden acaba kaçta kaçı bugün cezaya çarptırılmıştır? Bu sebeple siyasi partiler birbirlerine çamur atmak yerine kendilerine çeki düzen vermeli,  halk nezdinde hem kendilerine hem de devlete karşı zedelenmiş olan itibarın kazandırılması için çalışmalı ve gayret sarf etmeliler. Ekonomik kriz siyasi sistemin düzeltilmesine hiç şüphesiz katkı sağlayacaktır.

İlginçtir geçtiğimiz günlerde yapılan bir araştırmaya göre Vietnam Savaşı’na katılarak sakatlanan askerlerden daha fazla kişiye ülkemizde sakat ve özürlü maaşı veriliyor. Bu tür maaşları gerçekte hak edenler ise çoğu zaman mağduriyete uğratılıyor. İşte bütün bunlar mali krizin getirdiği tedbirler kapsamında yeniden gözden geçirilecek ve incelenecektir. Her ne kadar ekonomik kriz halkı çok zor bir duruma sokmuş olsa da, ister istemez siyasi sistemin ve devlet işleyişinin kendisini yenilemesine yardımcı olacaktır. Demek ki ekonomik krizin bile hayırlara vesile olabileceği bazı şeyler var. Ne diyelim her şeyde bir hayır vardır…

Aydın Bostancı, Azınlıkça Dergisi

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ