Balkanlarda Türk Azınlıklar ve Türkiye’nin Politikaları | Barış Hasan

Balkanlarda Türk Azınlıklar ve Türkiye’nin Politikaları

Barış Hasan

Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardan başlayarak Avrupa’ya doğru yayılmaya başladığı 14. yüzyıl aynı zamanda bölgeye Türk ve Müslüman nüfusun yerleşmeye başladığı bir dönemdir. Bu yüzyıldan itibaren bölgede başlayan Türk hakimiyeti gerek siyasi, gerekse de sosyal anlamda Balkanların tarihine çok önemli bir katkıda bulunmuştur. 600 yıldan fazla süren olan Osmanlı hakimiyeti boyunca yönetici sınıfı oluşturan Türkler Balkanların kültürel hayatında en önemli unsur konumundayken, 18. yüzyılda Fransız Devrimi’nin de etkisiyle birlikte başlayan Hıristiyan toplulukların bağımsızlık hareketlerinde hedef haline gelmişlerdir.

Osmanlı coğrafyasında 1808’de başlayan Sırp isyanıyla birlikte, takip eden dönemde meydana gelen Yunan isyanı ve Yunanistan’ın bağımsızlığı; 1870’lerde Sırbistan ve Romanya’nın bağımsızlığı; 20. yüzyılın hemen başında Bulgaristan’ın bağımsızlığı ve Balkan Savaşları esnasında Türkler sürekli olarak baskı görmüş ve göçe zorlanmıştır.

Bu dönemden sonra Türk Azınlıkların Balkanlardaki en önemli sorunlardan biri haline geldiği görülür. Daha geniş anlamıyla ifade etmek gerekirse, imparatorluklar döneminin sona ermesinin ardından eski kozmopolit yapılar Balkanlarda yeni ulus devletlerin içinde farklı etnik grupları miras bırakmıştır. Bu sebeple, Balkanlardaki Türk Azınlıkların Hıristiyan kimliği üzerine inşa edilmiş Balkan ulus devletlerinin içinde nasıl bir sosyal anlam ifade edeceği sorusu 20. yüzyıl boyunca bölgedeki siyasi literatürün en başlarında yer almıştır.

Uzun 20. yüzyıl boyunca Balkanlardaki ulus devletlerin homojen bir nüfus yapısı oluşturma çabaları farklı etnik grupları, genellikle de Türk Azınlıkları bir çeşit ötekileştirme veya kimi zaman da asimilasyon politikalarının hedefinin tam ortasına oturtmuştur. Buna ek olarak, Türk Azınlıkların, 1920’lerde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin Balkanlardaki Türk mirasından her şeye rağmen tam olarak kopamamasıyla da Balkan devletleri ve Türkiye arasında birer siyasi rekabet unsuru haline geldikleri söylenebilir.  Bir başka deyişle, Balkanlardaki Türk Azınlıklar yaşadıkları ülkede vatandaşı oldukları ülke tarafından göçe zorlanırken veya asimilasyona maruz kalırken, Türkiye’nin içgüdüsel olarak ortaya çıkan onları korumaya yönelik politikaları çoğu zaman siyasi gerginliklerin sebebini oluşturmuştur.

Bu açıdan, Türkiye’nin politikalarının önem kazandığı dört ülkede mevcut olan Türk Azınlıkların durumunu Türkiye’nin politikalarını da göz önünde bulundurarak değerlendirmekte fayda vardır. Türkiye’nin bağımsızlık savaşını verdiği Yunanistan’daki Batı Trakya Türk Azınlığı Lozan Antlaşması ile özel statüde bir azınlık olması sebebiyle önemlidir. Balkanlardaki en geniş nüfusa sahip Bulgaristan’daki Türk Azınlığı ise siyasi öneminin büyüklüğü bakımından her anlamda dikkate değer bir konumdadır. Öte yandan, eski Yugoslavya coğrafyasının iki önemli bölgesi Makedonya ve Kosova’daki Türk Azınlıklar ise karşılaştırmalı olarak bakıldığında sorun ve sorunsuzluğa son derece iyi örnekler teşkil etmektedir. Bu sebeplerden dolayı Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya ve Kosova’daki Türk Azınlıklar bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.

YUNANİSTAN: BATI TRAKYA TÜRK AZINLIĞI

Bugün Yunanistan’da Batı Trakya Bölgesi’nde, Dedeağaç, Gümülcine ve İskeçe illerinde yaklaşık 150 bin dolayında Türk Azınlık yaşamaktadır. Lozan Antlaşması (1923) ile karşılıklı olarak Türkiye’de İstanbul Rumları, Yunanistan’da da Batı Trakya Türkleri azınlık statüsünde bırakılmış ve Lozan Antlaşması’nın 36.-42. maddeleri ile bu azınlıkların hukuki statüleri güvence altına alınmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan hemen sonraki 1923 – 1933 arası dönemde genç Türkiye’nin Batı Trakya’daki Türklerin haklarının korunması konusunda önemli bir hassasiyet gösterdiğini görmek mümkündür. Bu dönemde mübadele ile yer değiştiren Türk ve Rum ahalinin toprak mülkiyeti sorunlarını halletmek ve Batı Trakya’da bırakılan Türklerin topraklarını garanti altına almak için Yunanistan’la 1926 Atina, 1930 ve 1933 Ankara Anlaşmaları olmak üzere üç anlaşma imzalanmıştır. 1930’larda Atatürk – Venizelos yakınlaşması ve Balkan Antantı ile iki ülke arasında yaşanan ittifak sonucu Yunanistan’daki Türk Azınlığın rahat bir konumda olduğu görülmektedir. Keza bu durum, II. Dünya Savaşı’nda Yunanistan’ın işgal altında olduğu dönem haricinde, Batı İttifakı içinde yer alan iki ülkenin iyi ilişkiler geliştirmesiyle 1950’lerin sonuna kadar devam etmiştir.

Bu dönemde, Türkiye’nin Azınlığın korunmasına yönelik aktif bir politika izlediği görülmektedir. Türkiye ile Yunanistan arasında 20 Nisan ve 20 Eylül 1951 tarihli Kültür Anlaşmaları imzalanmış ve bu anlaşmalarla Batı Trakya’daki Türk Azınlık okullarına Türkiye’den öğretmen gönderilmeye başlanmış; her iki ülkedeki azınlıkların sorunlarıyla ilgilenmek üzere ortak bir komisyon kurulmuştur. Ancak, 1990’ların ortalarına kadar sürecek Yunan Devletinin Türk Azınlık üzerindeki bunaltıcı baskı politikalarının başlangıcı da yine bu döneme denk düşmektedir. 1952’den itibaren Türklere ait taşınmaz mülkler kamulaştırılmaya ve 1955’te Yunan Vatandaşlık Yasası’nın 19. maddesinde yapılan değişiklikle Batı Trakya’daki Türkler Yunanistan vatandaşlığından çıkarılmaya başlanmıştır.

1950’lerde başlayan Kıbrıs bunalımı, 1967’de Yunanistan’da darbe ile askeri cuntanın yönetime gelmesiyle birlikte baskı politikaları had safhaya ulaşmış ve 1970’ten itibaren sistematik biçimde Türk kimliğinin reddi politikası başlamıştır. 1974’e kadar kitlesel bir göç hareketi görülmemekle birlikte Kıbrıs Savaşı ile başlayan Türkiye-Yunanistan ilişkilerindeki gerginlik sonucu bu tarihten itibaren Batı Trakya’dan Türkiye’ye kitlesel göçler de başlamıştır.

1970’lerde Kıbrıs Savaşı sonucu kopma noktasına gelen Türkiye – Yunanistan ilişkilerinden Batı Trakya Türk Azınlığı da direk olarak etkilenmiştir. Yunanistan’ın Batı Trakya Türklerine baskılarını arttırması sonucu 1980’de Türk vakıflarının mülklerine el konulmuştur. Bu hareket Türkiye tarafından çok sert bir müdahale ile karşılanmış ve başta Avrupa Konseyi olmak üzere çeşitli uluslararası platformlara taşınmıştır. Türkiye’nin baskısının ne kadar etkin olduğunu göstermek açısından, Yunanistan’ın bu tavırdan geri adım attığını belirtmek gerekir. 1983’te Türklere ait kurumlar kapatılmaya başlanmış ve Batı Trakya’daki sorun Türkiye tarafından Avrupa Parlamentosu gündemine taşınmıştır. 1985’te ise halk tarafından seçilen müftülerin görevden alınmaları süreci yaşanmış ve dini özgürlüklerin kısıtlandığı görülmüştür.

Bu dönemde Batı Trakya’daki Türkler üzerindeki sosyal baskılar siyasi alana da sıçramış ve bağımsız Türk milletvekili adaylarına %3 ülke barajı getirilerek Batı Trakya Türklerinin siyasi temsili engellenmiştir.  Türkler üzerindeki baskıların en sert yaşandığı 1980’ler sonundaki bu süreç 1989 ve 1990’da kanlı olaylar yaşanmasına kadar varmıştır. 29 Ocak 1989’da Gümülcine’de yürüyüş düzenleyen Türklere saldırılar düzenlenmiş; ardından uzun bir süre sistematik olarak devam eden saldırılar sonucu Türklere ait çok sayıda dükkan ve ev yağmalanmış, ölümler yaşanmıştır.

Olaylar üzerine Türkiye’nin Batı Trakya Türk Azınlığı’nın yaşadığı sorunlara yine direk müdahale ettiği görülür. Konuyu Avrupa Birliği’nin gündemine de taşıyan Türkiye AB’nin Yunanistan’a baskılarını arttırması konusunda ciddi girişimlerde bulunmuştur. Bunun sonucu olarak 1995 – 2002 döneminde Yunanistan Türk Azınlığa yönelik demokratikleşme adımları atmıştır.  2002’den sonra bugüne kadar olan dönemde ise sorunların oldukça azalmasıyla birlikte Türkiye de Türk Azınlığın entegrasyonunu destekleme yönünde istikrarlı bir politika izlemektedir.

BULGARİSTAN: BALKANLARDAKİ EN GENİŞ TÜRK AZINLIK

Bugün itibariyle Bulgaristan’da 1 milyon 200 bin dolayında Türk ve Müslüman Azınlık yaşamaktadır. Bu nüfus diğer Balkan ülkelerine oranla en geniş Türk Azınlığı oluşturmaktadır.

I. Dünya Savaşı’nın ardından 1919’da Bulgaristan’la imzalanan Neuilly Anlaşması ile ülkedeki Türk Azınlığa geniş haklar tanınmıştır. Özellikle 1923 – 1935 arası dönemde I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasındaki ittifakın da olumlu yansıması ile oluşan Türk – Bulgar ilişkilerindeki olumlu hava Bulgaristan’daki Türk Azınlığa da sirayet etmiştir. 1925’te Türkiye – Bulgaristan Dostluk Anlaşması ve Türk – Bulgar İkamet Anlaşması ile Bulgaristan’daki Türklerin hakları garanti altına alınmış; göç etmek isteyenlerin önündeki engeller kaldırılmıştır. Bu dönemde Türkiye’nin Yunanistan’daki Türk Azınlığa yönelik olduğu gibi Bulgaristan’daki Türk Azınlığın haklarının korunmasına yönelik olarak da aktif bir dış politika izlediği gözlemlenmektedir.

1935’ten sonra Bulgaristan’da faşist yönetimin iktidara gelmesi ve Bulgaristan’ın Türkiye’den uzaklaşarak Almanya’ya yakınlaşması sonucu ülkedeki Türklere yönelik baskılar artmaya başlamıştır.  Bu dönem kitlesel göçlerin ilk dönemidir ve Türkiye’nin politikası göç eden Türklere kapılarını açmak şeklinde olmuş; Bulgaristan’a karşı Balkan Antantı çerçevesinde ittifak aramıştır.

1944’te Bulgaristan’da komünist yönetimin kurulmasıyla 1956’ya kadar olan komünist dönemin ilk evresinde komünist rejimin eşitlikçi yaklaşımı Bulgarlaştırma politikalarının ilk adımını oluşturmuş; bütün Türk okulları kapatılmıştır. Bu dönem Türkiye ile Bulgaristan’daki Türk Azınlığın ilişkilerinin kopmaya başladığı bir dönem olarak değerlendirilmektedir. 1956’da Todor Jivkov’un iktidarı ele geçirmesiyle birlikte homojen bir Bulgar nüfusu yaratma çabasının sonucu Türklerin üzerinde ciddi baskılar uygulanmaya başlanmıştır. İslam dini yasaklanmış; Türkçe konuşmak yasaklanmış; Türk isimleri yasaklanmıştır. Bu dönemde, Türkiye NATO kutbunda yer almasından dolayı ve Sovyet tehdidini yakından hissettiği için Bulgaristan’daki Türklerin durumuna müdahil olamamıştır. Temel politikası kitlesel göçlerde Türklere kapılarını açmak yönünde olmuştur.  Bu dönemde göç edenlerin sayısı oldukça fazladır. 1951 göçü sırasında 150 bin kişi, 1969 göçü sırasında 130 bin kişi, 1989’daki büyük göç sırasında yaklaşık 600 bin kişi olmak üzere 40 yıllık süre içinde Bulgaristan’dan Türkiye’ye yaklaşık 880 bin Türk göç etmiştir. Bu rakam, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki siyasi baskılar sonucu ortaya çıkan en büyük kitlesel göç hareketidir.

1989’da komünizmin yıkılmasından sonra özellikle Avrupa Birliği sürecinde aşamalı olarak göç eden Türklerin geri dönüşüne izin verilmiş ve Türklere hakları iade edilmiştir. 1990’larda Bulgaristan Türkleri ülkenin siyasi ve sosyal yaşamına entegre olmuş ve Türklerin siyasi partisi Hak ve Özgürlükler Hareketi hükümet ortağı olmuş; Bulgaristan Meclisi’nde üçüncü büyük grup konumuna gelmiştir. Türkiye bu dönemde, Balkanların her yanında olduğu gibi Türklerin entegrasyonunu destekler bir politika izlemiştir ve bugün de bu politikasını devam ettirmektedir.

MAKEDONYA: BÖLGEDEKİ EN AZ SORUNLU TÜRK AZINLIK

Makedonya’da bugün itibariyle 150 bin dolayında bir Türk Azınlık nüfusu mevcuttur. Yunanistan ve Bulgaristan kadar yakın olmadığından dolayı olsa gerektir ki, Türkiye’nin eski dönemde Yugoslavya’daki Türklere yönelik belirgin bir politikasından söz etmek zordur. 1923 – 1931 arası Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı döneminde ve 1931 – 1945 arası Yugoslavya Krallığı döneminde Türkiye’nin Balkanlarda ittifak çabası sonucu Yugoslavya’daki Türklerin durumu ile çok ilgilenilmemiş; buna rağmen genel olarak da Yugoslavya’daki Türkler fazla siyasi baskı yaşamamışlardır.

1945’ten sonra 1991’de Soğuk Savaş’ın bitimine kadar olan dönemde sosyalist Yugoslavya’yı oluşturan 6 cumhuriyetten biri olan Makedonya Cumhuriyeti’nin anayasasında Türkler, Makedon ve Arnavutlarla birlikte ülkeyi oluşturan 3 etnik gruptan biri olarak kabul edilmiştir.  Türkiye’nin Yugoslavya ile iyi ilişkileri; Yugoslavya’daki Tito yönetiminin bütün etnik gruplar arasında denge gözetme yönündeki politikası, diğer Balkan ülkelerine göre Makedonya’daki Türk Azınlığı en sorunsuz ve entegre Türk Azınlık olarak öne çıkarmıştır.

1991’de Makedonya’nın Yugoslavya’dan bağımsızlığını kazanmasından sonra ülkede Müslüman Arnavutlar ve Türkler üzerinde baskı oluşturulmuş; Arnavutlar ve Türkler anayasada azınlık olarak tanımlanmış; hukuki statüleri garanti altına alınmış; fakat bu anayasal haklar pratikte engellenmiştir. Bunun sonucu, 1998’de patlak veren olaylar 1999’da iç çatışmaya dönüşmüştür. Bu süreçte Türkiye, Türkler ile birlikte Arnavutlara anayasal haklarının verilmesi yönünde baskı politikası izlemiştir.

Makedonya’daki etnik çeşitliliğin yarattığı zorunlu denge; Makedonya’nın dış politikasında komşuları Arnavutluk, Yunanistan ve Bulgaristan ile yaşadığı sorunlar Türkiye ile yakınlaşmasını sağlamış ve bunun sonucu olarak Türkiye’nin de baskısı ile 2000 yılından sonra Müslüman Türkler ve Arnavutların talepleri karşılanarak anayasal statüleri iade edilmiştir.  Bu noktadan sonra, Türkiye ile Makedonya arasında çok sıkı bir işbirliği gözlenmektedir. Günümüzde ülkedeki Türk Azınlık genel olarak ciddi bir sorun yaşamamaktadır. Siyasi temsilleri de sorunsuz bir şekilde sağlanmaktadır. Makedonya’daki Türklerin siyasi partisi Makedonya Meclisinde üçüncü büyük grup konumundadır ve hükümet ortağıdır.

KOSOVA: ÖZEL ÖNEME SAHİP BİR TÜRK AZINLIK

Bugün 80 bin dolayında Türk Azınlığın yaşadığı Kosova bölgesinde 1923 – 1931 arası Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı döneminde önemli bir sorun yaşanmadığı söylenmelidir.  Ancak, 1931 – 1945 arası ilk Yugoslavya döneminde Sırpların Kosova’ya milli bir önem atfetmesiyle birlikte buradaki Türkler göçe zorlanmışlar ve bu dönemde yaklaşık 200 bin Türk kitlesel olarak Türkiye’ye göç etmiştir. Bugün Türkiye’de, Yugoslavya göçmeni olarak bilinen topluluklar genellikle bu dönemde özellikle Kosova bölgesinden göç etmeye başlayan Türklerdir.  1930’larda Balkanlarda ittifak politikası güden Türkiye, Yugoslavya ile de yakın müttefik konumunda olması sebebiyle Yugoslavya’daki Türklerin sorunlarına müdahil olmamış ve sadece bu göçlere kapılarını açmakla yetinmiştir.

Kosova’nın Sırplar açısından önemi nedeniyle 1945 – 1974 arası dönemde Kosova’daki Türklere yönelik baskı politikalarının devam ettiği görülmektedir. Bu dönemde yaklaşık 200 bin Türk’ün Türkiye’ye göç ettiği bilinmektedir. Türkiye’nin temel politikası ise göçlere kapılarını açmak ancak Yugoslavya ile arasını bozabilecek girişimlerden kaçınmak yönünde olmuştur.

1974’te Kosova’ya özerk statü verilmesi ile birlikte bu kez Kosova’daki Arnavutların Türklere yönelik siyasi baskıları ortaya çıkmıştır. 1974 – 1989 arası özerk Kosova’da Arnavutların asimilasyon yönünde baskılarına maruz kalan Türklerin, ironik bir şekilde bu baskılardan Slobodan Milosevic’in 1989’da Kosova’nın özerk statüsünü kaldırmasıyla kurtulduğu görülür. Bu dönemde, Sırp milliyetçiliğinin de Kosova’daki Türklere karşı saldırgan bir tutum benimsememesi dikkat çekici bir durumdur.  1980’lerde Türkiye genel olarak Sırpların Kosova politikası konusunda tutumunu netleştiremese de, 1980’lerin sonunda Kosova’daki Türkler üzerindeki hassasiyetini arttırmıştır.

Soğuk Savaş’ın bitimi ve Yugoslavya’nın bir iç savaşa sürüklenerek dağılmasından itibaren Türkiye’nin genel politikası Kosova’nın özerk statüsünün yeniden kazandırılması yönünde olmuştur. Bu sebeple Türkiye, geçmişte yaşanan sıkıntı ve gerginliklere rağmen, Kosova Türkleri ile Arnavutlar arasında ittifak kurulması yönünde politika izlemiş; Arnavutlar da Türklere karşı asimilasyon politikalarından vazgeçmişlerdir.  Bunun temel sebebi, Kosova Arnavutlarının bağımsızlığa giden yolda Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duymalarıdır.

Oldukça sancılı ve uzun süren bir sürecin ardından 2008’de Kosova’nın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte Türkler, Sırplar ve Boşnaklar ile birlikte azınlık olarak tanınmışlar; hukuki statüleri garanti altına alınmıştır ve şu an hükümet ortağıdırlar. Türkiye, diğer Balkan ülkelerinde olduğu gibi Kosova’da da Türk Azınlığın haklarının korunması yönünde etkin bir politika izlemektedir ve bu politika Kosova Türklerinin entegrasyonunun desteklenmesi yönünde sürdürülmektedir.

SONUÇ

Türkiye’nin Balkanlara yönelik politikası ülkeden ülkeye farklılık arz etse de bu bölgedeki Türk Azınlıklara yönelik politikası genel olarak bir istikrar içerisinde seyretmiştir. Her ne kadar, Soğuk Savaş şartları içerisinde Bulgaristan’daki Türk Azınlık ve Yugoslavya’daki Türk nüfus ile ilişkiler zaman zaman kopsa da Türkiye buralardaki soydaşlarına karşı duyarsız kalmamış; müdahil olamamasına rağmen göç edenlere kapılarını açmıştır. Yunanistan ile ilişkilerin özel durumundan dolayı Batı Trakya’daki Türk Azınlık ise yaşadığı bölgede Türkiye’nin yakın ve güçlü koruması altında bugüne kadar varlığını sürdürebilmiştir.

Balkanlardaki Türk Azınlıkların ortak noktası 20. yüzyıldın başından bu yana ciddi siyasi baskılar altında yaşamaları; asimilasyona maruz kalmaları ve göçe zorlanmalarıdır. Ancak, gerek bölgedeki Türk topluluklarının sabırlı ve kararlı tutumları; gerekse de Türkiye’nin soydaşlarına yönelik istikrarlı ve korumacı politikaları Balkanlarda bugün hala 2 milyona yakın bir Türk Müslüman nüfusun varlığını mümkün kılmıştır. Bu nüfus, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Kosova, Makedonya ve Karadağ’da yaşamaktadır. Ayrıca, Kosova nüfusunun neredeyse tamamının Müslüman olduğunu; Arnavutluk ve Bosna Hersek’in de bu çembere eklendiğini var saydığımızda, Soğuk Savaş yıllarından az hasarlı bir Balkan politikasıyla bugüne gelen Türkiye’nin siyasi etki alanının genişliği çok daha iyi anlaşılmaktadır.


KAYNAKÇA

Kitap

  1. Ağanoğlu, Yıldırım (2001), Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Balkanların Makus Talihi, Kum Saati Yayınları, İstanbul.
  2. Castellan, Georges (1995), Balkanların Tarihi XIV.-XX. YY., Çev.: Ayşegül Yaraman Başbuğu, Milliyet Yayınları, İstanbul.
  3. Cin, Turgay (2003), Yunanistan’daki Müslüman Türk Azınlığın Din ve Vicdan Özgürlüğü Sorunu: Başmüftülük ve Müftülükler, Seçkin Yayınları, Ankara.
  4. Çavuşoğlu, Halim (2007), Yunan Vatandaş(sız)lık Kanunları, Naturel Kitap, Ankara.
  5. Gürkan, İhsan (1997), Jeopolitik ve Stratejik Yönleriyle Balkanlar ve Türkiye, Orta Doğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı Yayınları, İstanbul.
  6. Malcolm, Noel (1999), Kosova: Balkanları Anlamak İçin, çev. Özden Arıkan, Sabah Kitapları, İstanbul.
  7. Oran, Baskın (1986), Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Bilgi Yayınevi, Ankara.
  8. Özcan, Gencer (1997), Türk Dış Politikasında Süreklilik ve Değişim Balkanlar Örneği: Yeni Balkanlar Eski Sorunlar, Bağlam Yayıncılık, İstanbul.
  9. Pesic, Vesna (2000), The War for Ethnic States: The Road to War in Serbia, Nebojsa Popov (der.), Budapeşte.
  10. Poulton, Hugh (1991), The Balkans: Minorities and States in Conflict, Minority Rights Publications, Londra.
  11. Soysal, İsmail (1983), Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları (1920-1945) I. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
  12. Şimşek, Halil (2000), Balkanlardaki Gelişmeler ve Türkiye’ye Etkileri: 21. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Türkiye’nin Genel Vizyonu, Politikası ve Stratejisi, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul.

Makale

  1. Altıntaş, Ahmet (2005), Makedonya Sorunu ve Çete Faaliyetleri, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Afyonkarahisar.
  2. Çayırlı, Necati (1997), Türkiye-Makedonya İlişkileri ve Doğu Batı Ulaşım Projesi Üzerine, Yeni Türkiye Dergisi, İstanbul.
  3. Demirtaş Coşkun, Birgül (2010), Kosova’nın Bağımsızlığı ve Türk Dış Politikası (1990-2008), Uluslararası İlişkiler Dergisi, İstanbul.
  4. Karapınar, Ayşe (2003), Türkiye-Bulgaristan İlişkilerinin Bulgaristan Türkleri Açısından Değerlendirilmesi, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Ankara.
  5. Taşdemir Hakan, Saraçlı, Murat (2007), Avrupa Birliği ve Türkiye Perspektifinden Azınlık Hakları Sorunu, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, İstanbul.

İnternet

  1. Türk Tarih Kurumu, Lozan Antlaşması Tam Metin  http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Sayfa&No=249
Barış Hasan, Batı Trakya Online
İstanbul Ticaret Odası
AB ve Uluslararası İşbirliği Şubesi
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ